“Eğer ben ölürsem beni şarap ile yıkayınız.
Telkin verdiğimiz vakitte şaraptan, kadehten bahsediniz. Eğer mahşer günü
arkamdan koşacak olursanız, meyhanenin toprağından beni arayıp sorunuz”
Ömer Hayyam
Bir önceki yazımızda şarabın neyden
yapıldığını, çeşitlerini ve birazda genel tarihinden bahsetmiştik. Bu haftaki
yazı şarabın tarihini daha derin anlatmayı ve birazda şarabın edebiyattaki
önemini anlatmayı amaçlıyor. Şarabın en
eski alkollü içeceklerden biri olduğunu biliyoruz. Hatta Nuh Peygamber’in şarap
efsanesi bile vardır;
Nuh peygamber büyük tufan sakinleyince
içinde her çeşitten birer çift hayvan olan gemisi ile Ağrı dağına ayak basar.
Tüm hayvanlar gemiden inip yiyecek aramaya gider. İçlerinden sadece keçi çok
neşeli bir şekilde geri döner. Ertesi gün keçiyi izleyen Nuh onun üzümlerden
bolca yediğini görür. Kendisi tadınca üzümü çok beğenir. Zamanla üzümün suyunu
çıkartıp içer ve hayatı toz pembe görmeye başlayıp neşelenir. Nuh ve
hayvanların keyifli ve neşeli halleri Şeytanı çıldırtır.Alevli nefesi ile
asmaları kurutur.Nuh üzüntüden hastalanınca bu kez Melekler üzüm asmalarını
canlandırmak için yapılması gerekeni Nuh’a söylerler. Buna göre asmaların kökü
açılacak ve gemideki hayvanlardan 7 tanesinin kanı ile sulanırsa tüm asmalar
canlanıp meyve verecektir. Bu 7 hayvan sırası ile ;
Aslan, Kaplan, Ayı, Köpek, Tilki Horoz ver Saksağandır. 1 yıl sonra bu hayvanların kanları ile sulanan tüm asmalar meyve verir.
İşte bu efsanedendir ki bugün şarap içerek sarhoş olan insanlarda bu 7 hayvanın emareleri kendini gösterir. Geveze olurlar saksağan gibi. Aslan gibi cesur ve tilki kadar kurnaz.Ayı gibi kuvvetli ve kaplana benzer yırtıcı.Ve köpek kadar da kavgacı.Çıkardıkları gürültü ise adeta bir horoza benzer.(www.denizlerden.com)
Aslan, Kaplan, Ayı, Köpek, Tilki Horoz ver Saksağandır. 1 yıl sonra bu hayvanların kanları ile sulanan tüm asmalar meyve verir.
İşte bu efsanedendir ki bugün şarap içerek sarhoş olan insanlarda bu 7 hayvanın emareleri kendini gösterir. Geveze olurlar saksağan gibi. Aslan gibi cesur ve tilki kadar kurnaz.Ayı gibi kuvvetli ve kaplana benzer yırtıcı.Ve köpek kadar da kavgacı.Çıkardıkları gürültü ise adeta bir horoza benzer.(www.denizlerden.com)
Bu içecek eski zamanlardan beri aşk,
eğlence, din ile bütünleşmiş, her biri için farklı ve derin anlamlar
içermektedir. Şarabın tarihi milattan önce 4.000 yılına kadar dayanmaktadır.
Edebiyat ve Şarap
Üzüm eski Anadolu’da bolluğa,
berekete gönderme yaparak tanrısal bir meyve olarak görülmüştür. Anadolu’nun
güçlü simgelerinden biri olan Mevlana Celaleddin Rumi de yazı ve şiirlerinde
üzümden, bağdan ve şaraptan çokça kez bahsetmiştir. Bu şiirlerde şarap
yanmışlığı ifade etmektedir.
“ O, ya uykuda ya da uyanık, gökyüzünde benzeri olmayan bir ay
gibi gelir, Hiçbir tufanın yatıştıramayacağı edebî bir alevle
bezenmiştir.
Ey Allah’ım! Senin aşkının testisinden nefsim yıkanıyor,
Ve balçıktan olan bütün bedenim, harabeye dönmüş,
Yalnız kalbim, önce üzümün Sahibi ile sahbete dalınca,
Şarap sinemi yaktı, damarlarımı doldurdu.
Ama bütün gözüm, O’nun hayaliyle dolunca, bir ses geldi:
“Aferin, ey kudretli şarap ve eşsiz kadeh!”
( Mevlana, The Mystics of Islam-İslam Sufileri(1914), İlahî Aşk )
Divan edebiyatında Fuzuli,
Bağdatlı Ruhi, Nefi, Hayali, Meliki, Yahya Efendi gibi şairler gazel, kaside ve
rubailerinde şarap sözcüğüne gerçek anlamda ya da simgesel olarak yer
vermişlerdir. Ünlü İran şairi Ömer Hayyam (1047-1122) Farsça yazmakla birlikte
Divan şairlerini etkilemiş zamanın ünlü bilginlerindendir. Onun içkiyi ve şarabı aşırı biçimde övmesi
yaşadığı dönemin dinsel baskısına hoşgörülü bir karşı çıkış olmasına rağmen
zamanla bu niteliğini kaybetmiştir. Hatta bazıları, şarapla ilgili rubailerin
Ömer Hayyam'a ait olmadığını ileri sürmüşlerdir. ( Öncü, Ögel ve Çakmak, 2002)
"Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden
Ne dine, edebe aykırı gitmemizden
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden
Şarap, sen benim günün güneşimsin!
Öyle bir dolsun ki seninle içim
Bir bildik görünce beni sokakta;
Ne o şarap, nereye böyle? Desin"
(Ömer Hayyam)
Şarabın Esas Yeri Anadolu
Hititlerden beri Anadolu’da şarabın üretildiği ve tüketildiği bilinmektedir.
Hatta bazı kaynaklar şarabın esas yerinin Anadolu olduğu söylemektedir. Milattan önce 3000’lerde, henüz Avrupa
kıtası şarabı tanımazken, Anadolu’da şarap imal edilirdi. Nitekim binlerce yıl
önce Anadolu’yu yurt tutan Hititler’den kalma eserler, Hititler’in şarap
uygarlığı kurduklarını göstermektedir. Bu kavimin tanrılara sundukları
şarapların altından kupaları, Ankarada’ki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin en
nadide eserleri arasında bulunmaktadır. (Balcı, 2003) Demek ki o zamanlarda
şarap bağlarının bolluğundan, bu bağlara verilen önemlerden bahsetmek doğru
olacaktır.
Şarabın öylesine bir içki olmadığını bu noktada vurgulamak gerekir ki
şarap sanatı da içinde barındırır. Örneğin şarabın eskiden ( hatta günümüzde
bazı yerlerde de) amphoranın içinde saklanır ve servis edilirdi. Amphoralar
içecek ve yiyecek taşımak için imal edilirdi ve şarap için eşsiz bir paketleme
aracıydı. Hatta amphoraların etiketlendiği söylenmektedir. Bu da şarabın
bilinçli tüketildiğini bize kanıtlamaktadır. Şaraplar amphora içinde
bekletilirdi. Antik çağdan beri değerini kaybetmeyen şarap, sağlıklı bir
yaşamın göstergesi, tanrıyla gerçekleştirilen sohbetlerin bir parçası
olduğundan günümüzde hala önemli bir içki olarak tüketilmektedir. Şarap, her sınıftan insanın tüketebildiği bir
içki olma özelliğini de taşır. Halkın fakir sorasına köpek öldüren ismiyle,
lüks ve ihtişamla donatılmış masalarda da modern bir içki olarak yer bulurdu.
Şarabın tarihine geri dönelim…
Peki, şarabın üretildiği yer olarak Anadolu gösterildiğine göre, Türkler ne
zaman şarap üretimine ve onu tüketmeye başlamışlardı? Anadolu’ya gelmeden
şarabı biliyorlar mıydı? Eski Türklerde Gök tanrı şarabı takdis ettiğinden,
bağın ve şarabın bulunduğu yere kötü ruhların kabul olunurdu. Yeni doğan
çocuklar için , düğününde açılmak üzere küp şarap gömülürdü. Kaşgarlı Mahmud,
11. Yüzyılda Divanü Lügatü Türk adlı eserinde Türk boylarının, çocuklarının
dahi şarap içtiğini söylemektedir. İslam’ın Anadolu’ya yayılması ile Anadolu
şarap imalatında liderlik konumunu kaybetmiştir. (Balcı, 2003)
Peki Anadolu’ya yerleşen
Müslümanlar şarabın sahip olduğu popülerliliği yok etmiş miydi?
Gelecek haftaki yazımızda bu
sorunun cevabını arayacağız ve Türkiye’de şarabın öneminden bahsedeceğiz.
Kaynaklar
Balcı, G. Türk Şarapçılığı ve Türk Şarapçılığının Dünya
Pazarındaki Yeri. Erişim “http://www.belgeler.com/blg/1ui0/sarap-kulturu”
Hayyam: Bütün Dörtlükler; Türkçesi: Eyüboğlu, Sabahattin;
Cem Yayınevi; İstanbul-1998 , 32, 40, 57
Öncü, F., Ögel, K., Çakmak, D. (2002). Alkol
Kültürü-2: İçki Kültürü ve Edebiyatta İçki. Bağımlılık Dergisi, 3(1): 31-36
0 yorum:
Yorum Gönder