30 Mart 2012 Cuma
İSTANBUL'UN ŞİİRLERİ
NE YAPACAĞIZ?
Uzmanların gözünden sokak mutfağı
Bu hafta yazımızda ünlü gurme ve yazarların İstanbul sokak mutfağı hakkındaki görüşlerini ve çalışmalarını size anlatmak ve bu sayede sokak mutfağına birde onların gözünden bakmanızı istedik.
" İstanbul mutfağı kökünü Bizans'tan, onun öncesinden, Roma'dan alan, belki çok daha öncelerinin, bu toprakların, İstanbul Boğazı'nın, çevresinin mutfağıdır. Nice uygarlıklar görmüş, geçirmiştir. Balkanlardan, Arabistan'dan, Kafkaslardan, Ege'den, Rusya'dan, Avrupa'dan, Afrika'dan Türkiye'ye geçmiş, deneyimlerden yararlanıp süzülmüş bir mutfaktır. Kozmopolit bir mutfaktır özünde. " diyor "İstanbul'un Lezzet Tarihi" yazarı Artun Ünsal. Aslında bu sözler daha önceki yazımızda anlattığımız sokak mutfağı zenginlikleri anlatmaya yeterli . Sizcede öyle değil mi ?
Sokak mutfağının karşılaştığı en büyük sorunlardan birisi olan ilkellik meselesi konusunun işlendiği "sokak lezzetleri tarihe karışıyor " adlı yazısında gurme yazar Ahmet Örs konuyu çok iyi özetliyor. "Sokak yemekleri bizim gibi çağdaşlaşma özentisi içindeki ülkelerin varlığından utanç duydukları, ilkel olarak gördükleri ve ne pahasına olursa olsun yok etmeye çalıştıkları kültür varlıkları. Nasıl ülkenin dört bir yanındaki mahalli çizgileri taşıyan tarihi evler birbiri ardından yıkılıp yerlerini acemi kalfaların elinden çıkmış kişiliksiz, çirkin apartmanlar doldurduysa, mütevazı sokak yemeklerimiz de yerlerini fast food zincirlerinin albenili dükkanlarına terk etme yolunda." diyor gurme yazar Ahmet Örs ve bu yazı bize yitirmekte olduğumuz değerlerimizden biri olan sokak lezzetlerinin önemini çok iyi anlatıyor.
İstanbul sokak mutfağı kapsamında yapılan bazı çalışmalar ve yayınlanan kitaplarda yok değil. Boyut Yayın Grubu, yazarlar Ansel Mullins ve Yigal Schleifer’ın birlikte kaleme aldıkları en son İngilizce yayınları ‘İstanbul Eats, Exploring Culinary Backstreets’ kitabını yayımladı. İstanbul Eats, sokak arabasında satılan geleneksel nohutlu pilavdan mahalle meyhanesine, şehrin her yanındaki ‘İstanbul’un ruhunu taşıyan yemekleri’ sunan küçük yerel yeme-içme mekânlarına odaklanıyor. Yazar Ansel Mullins diyor ki "Bu kitap, İstanbul'un duyulmamış mutfak kahramanlarını kutluyor. Dönerci, pilavcı, köfteci, esnaf lokantacı - bu çalışkan insanlar önemli bir İstanbul geleneğini koruyorlar. Yemek eğer kültür ise, bunlar onun elçileridir."
Tüm bu örnekleri vererek anlatmak istediğimiz aslında sokak mutfağı meselesinin sanıldığından daha önemli olduğunu size anlatmaktı. Bu konuda yapılan çalışmaların , söylenen sözlerin olması bizi mutlu etti. Umarım sizde keyif almışsınızdır.
Nisanur Eski
Berkay Büyükşener
Hare Küçükyılmaz
Kaynak:
http://www.dunya.com/mutfak,-ortak-bir-kulturdur-133935h.htm
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/10/21/cp/gur102-20040926-102.html
http://www.boyutstore.com/urun/istanbul-arka-sokak-lezzetleri.aspx
İstanbul' da çocukların oyun alanları
Rakı Kültürünü Araştırırken
SAHAFLAR
29 Mart 2012 Perşembe
Nişantaşı, İstiklal caddesi ve Diğerleri
Bir Kuzguncuk Pazar'ı
Her semtin kendine has bir özelliği vardır; kiminin konumu iyidir, kiminin cafeleri iyidir, kimininse mağazaları… Ama her semtte mutlaka bir pazar bulunur. Bu pazarlarda kendi içlerinde kategorilere ayrılırlar. Bazılarında yalnızca gıda ürünleri bulunurken bazılarında da a’dan z’ye her türlü ihtiyaca yönelik ürünler bulmak mümkün.
Bu pazarlardan biri de Çarşamba günleri kurulan, minik ve samimi Kuzguncuk Pazarı’dır. Bu Pazar Kuzguncuk’un minicik bir sokağı olan Bostan Sokak’ta yer alır. Rengarenk eski Rum evlerinin arasına kondurulmuş rengarenk pazarda Rum, Ermeni, Türk, Hıristiyan, Müslüman-çünkü kuzguncuk etnik yapısı yönünden çok zengindir- herkes sohbet ve selamlaşmalar eşliğinde alışverişini yapar. Yalnızca gıda ürünleri ve çocuk oyuncuklarının yer aldığı bu pazar senelerden beri aynı pazarcılardan oluşur.
Her Çarşamba pazarın kurulmasıyla birlikte, ihtiyacı olan olmayan herkes mutlaka pazara uğrar. Bu Pazar yıllardan beri çocukların kovalamacalarına, yaşlı teyzelerin dedikodularına, erkeklerin iş muhabbetlerine, pazarcıların dertlerine şahit olarak bugüne kadar yerini ve mütavaziliğini korumayı başarmıştır.
Pazarcılar semt halkını o kadar benimsemiş ve tanımışlardır ki, tezgaha yaklaşan Sevim Teyze’nin ne alacağını ne kadar alacağını çok iyi bilir, aralarında geçen diyalogsa yerini hal hatır sormaya bırakır.
Pazarda gezinirken Semra Teyze’ye rastlıyoruz, gözlem yaptığımızı anlamış olacakki bize gülümseyerek bakıyor. Hemen yanına gidiyoruz. Selamlaşma, tanışma, hal hatır sorma derken pazarla ilgili hikayesini soruyoruz, anlatmaya başlıyor:
-Biz eşimle 75 senesinde Kuzguncuk’a yerleştik. Eşimin Kuzguncuk’ta ufak bir kırtasiye dükkanı vardı. Çarşamba günleri bir saatliğine dükkanı kapatır birlikte pazara gelirdik. Eşe dosta rastlar, iki lafın belini kırar hem de alışverişimizi yapardık. Emekli olduktan sonra da bu geleneğimizi hiç bırakmadık.
-Amca rahatsız mı, bugün yanınızda yok ? diye soruyoruz.
Bize alyansını göstererek şimdi bedenen yanımda olmasa da ruhen yanımda, 2 sene evvel vefat etti diyor. Üzülüyoruz. O yine de gülümsüyor. Teşekkür edip yanından ayrılıyoruz.
Gezdiğimiz ilk Pazar olan Kuzguncuk Pazar’ında şeker ve samimi bir ortamda bulduk kendimizi. Her hafta gezeceğimiz yeni pazarlarla yeni hikayeler yaşayacağız.
Katık
Özdoğan, M.(2010). Çöp toplayıcıları dernek kurdu, çıkardıkları dergi 5 bin satıyor. Milliyet. (25.03.2012).
- Recep, (2009). Teğet mi Geçti Kalpten mi Geçti. Katık. (8). Syf. 7.
- Yılmaz, C. (2009). Bir Katık Dağıtımcısının Deneyimleri ve Düşünceleri. Katık.(8). Syf 20-21.
- Usta, N. (2008). Yabancılaşmaya Dair. Katık. (6). Syf 26.
Taraftarlık, Semt ve Beşiktaş
İstanbul’un sahilinde bulunan ilçelerinden biridir Beşiktaş. Birçok insanın işe, okula giderken özellikle deniz yolu ulaşımında aktarma yaptığı semttir Beşiktaş. Beşiktaş aslında semtte bulunan tarihi camisi ile veya yine semtte bulunan askeri deniz müzesi ile öne çıkmamıştır. Dolmabahçe’nin bu semtte bulunması da bu semti Beşiktaş Jimnastik Kulübünün isminin önüne geçirememiştir. Beşiktaş denilince birçok kişinin aklına Beşiktaş Jimnastik Kulübünün gelmesi bu olayın bir göstergesidir.
Günümüzde sayıları yok denecek kadar azalan semt takım taraftarlığının Türkiye’de ki son kalesi Beşiktaş’tır. Beşiktaş bir semt takımıdır. Taraftarı geçmişten günümüze Beşiktaş semtinde oturmasa bile Beşiktaş’ı kendi semti olarak görmüş, kendi semti olarak yaşamış ve yaşamaktadır. Birçok Beşiktaş taraftarının ‘’semte gidiyorum’’ deyimi Beşiktaş’a gidiyorum anlamına gelmektedir.
İnönü stadının (eski adı ile Şeref Bey) stadının bu semtte bulunması, Eski yıllarda futbolcula
rın antremanlarını yine bu semtte bulunan Beşiktaş Akatlar Spor tesislerinde yapması Beşiktaş’ı bir bütün olarak bir semt takımı yapmaktadır.
Beşiktaş taraftarının maç öncesinde semtte buluşup, balıkçılarda, barlarda, sokaklarda ve parklarda tezahüratta bulunması, maça giden birçok taraftarın semtte bulunması semt taraftarlığının en güzel örneğidir.
Taraftarların semte verdiği canlılık, semtin taraftarlara göre dizayn edilişi (kartal heykeli bulunması, taraftarların isteklerine göre mekanların, barların, restaurantların açılması) semt takım ve taraftarlığının en güzel örneğidir.
Yine bir maç öncesinde herkesin üstünde siyah-beyaz formalar ve atkılar, yine buluşulan ve gözde yer olan balıkçılarda maç öncesinde dostlarla 1-2 kadeh atıp, konuşmak, tezahüratlar da bulunmak ve maç saatini beklemek… Beşiktaş’ın sahasında oynadığı her maç öncesinde alışıla gelmiş görüntülerdendir.
Maç saatine yakın Beşiktaş-Kabataş arasında ki yolu trafiğe kapamak (semtin sahibi edası ile) yolda stada doğru yürümek, tezahüratlarda bulunmak ve stada girmek.
Sadece burada da bitmiyor Beşiktaş taraftarlarının işi maç esnasında çoşkulu bir şekilde takımlarına destek olmak, takımlarını sonuna kadar desteklemek ve Dünya’da sayılı taraftar grubu arasında ilk sırayı alması Beşiktaş taraftarlığının ayrı bir övünç noktasıdır. Ufak bir semt takımı olarak hayata gözlerini açan Beşiktaş’ın taraftarları, başarıları sayesinde önce ülke genelinde bir takım haline gelmesi ondan sonrasında ise Dünya’da ki yerini alması bir semt takımı ve taraftarlığı bütünleşmesi sonrasında oluşmuştur.
27 Mart 2012 Salı
ATATÜRK ARBEROTUMU VE MİHRABAT KORUSU
26 Mart 2012 Pazartesi
Sokak Sanatı ve Ustalar
Bansky: Wall and Piece
Banksy'nin çalışmaları çok popüler olup bu çalışmalar karşınıza bir kahve kupasının üzerinde yada t-shirt baskısı, çerçevede resim, vücutta dövme vb. olarak çıkabilir. Pek çok genç sanatçıda Banksy'nin çalışmalarını bulundukları yerlerde duvarlara çiziyorlar ve Banksy çalışmalarının izin alınmadan herkes tarafından kullanıma açık olduğunu belirtiyor..
Banksy'nin bu çalışmaları kapitalizmi eleştiren, savaş karşıtı, çevreci... mesajlar veren eserlerden oluşmaktadır ve "wall and piece" adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Banksy'nin çalışmalarını kendi internet sayfası olan http://www.banksy.co.uk adresinden de takip edebilirsiniz.
Turbo: Graffiticilerin abisi
1971 İstanbul doğumlu ve asıl adı Tunç Dindaş olan sanatçı Türkiye'nin ilk ve en tanınan graffiticilerindendir. Break dance hayranı olan ve 1982-83'lü yıllarda aldığı albümlerin kapak fotoğraflarından etkilenen, "Beat Street" filmi ile graffitiyi keşfeden sanatçı bu yıllarda sokaklarda çizmeye başlamıştır. Graffitiye ilk hobi olarak başladığını ama daha sonra kendisi için bir tutkuya dönüştüğünü belirtiyor.Türkiye'nin ilk graffiticisi olarak pek çok gence ilham kaynağı olmuş ve çalışmalarıyla ülkemizde sokak sanatı kültürünün tanınmasını sağlamıştır. Bugün sokak sanatı ile ilgilenen pek çok gence ön ayak olmaya ve birebir yardım etmeye devam ediyor.
Uzun bir süre Blue Jean dergisinde hip hop ve graffiti sayfası hazırlamış, sıkı bir rap müzik dinleyicisi ve Türkiye'nin en iyi rap müzik arşivine sahiptir. Sanatçının aynı zamanda "Turkish Graffiti" ve "Street Soul: Graffiti from Turkey" isimli Türkiye'deki .çeşitli graffiti çalışmalardan oluşan derleme kitapları bulunuyor. Graffiti çalışmalarına halen "s2k" adlı grubuyla devam ediyor.
1- Banksy http://www.banksy.co.uk/
2- Banksy http://www.acikradyo.com/default.aspx?_mv=a&aid=10193&cat=9
3- Banksy http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=banksy
4- Banksy http://www.itusozluk.com/goster.php/@1065253
5- Turbo http://tuncdindas.tumblr.com/archive
6- Turbo http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=banksy
Taksiler ve Taksiciler
Günümüz İstanbul’unun en büyük yolcu taşıma ağının birer parçası aslında bütün şoförler. Bir çoğunun birbirleri ile bağlantıları hiç yok hatta birbirlerini bile hiç görmemiş olabilirler, ama yaptıkları meslek icabı hep birbirlerine destek olmuş ve başlarına gelen her musibette birlikte tepkilerini göstermiş bir esnaf topluluğu onlar.
Şahsen günümüz Türkiye’sinin en büyük problemi bekli de günümüz dünyasının en büyük problemi olan insana saygının kaybolması ile başlıyor şoförlerin dertleri. Yaptıkları mesleğin hor görülmesi de başlıca sıkıntılarından şoförlerin. Aslında sorun aradıktan sonra bulmak kolay ama sorunlar bir yana bu mesleği hala severek, saygı duyarak hatta şevkle yapan şoför vatandaşlarımız var. Ülkemiz insanının onların mesleğine ve onlara saygıyı birçok noktada önemsemediği bu günlerde, neredeyse her gün ayrı bir taksisine bindiğim sütlüce taksi durağının başından geçen bir hadise anlatmayı uygun buldum. Yaklaşık üç senedir bir fiil kullandığım güzergahımın üstünde olan bu duraktaki tüm araçlara binmiş hatta tüm şoförlerle az çok muhabbet etmişimdir. Beni şaşırtan olay ise 2011 yılı başlarında gerçekleşmişti. Eskiden Sütlüce taksi durağının bir prefabrik durağı vardı. Şoförlerin içinde oturup dinlenebildikleri, soğuk kışlarda ısınabildikleri, belki bir çay içip dertleştikleri durakları idi orası. Fakat yaklaşık bir sene önce belediye tarafından alınan bir karar ile durakları yerinden söküldü ve kaldırıldı. Şu anda bir durakları yok ama halen tüm araçları ile birlikte hepsi aynı yerde beklemekte ve duraklarının yerine sadık kalmaktadırlar. Anlamsız bulduğum şey, çevrede ki diğer prefabrik büfe benzeri yapılar dururken neden durak kaldırıldı? Önemli olan nokta ise tüm çevre esnafın, taksici şoför arkadaşlara duyduğu saygı ve onların yanında duruyor olması. Sütlüce taksi durağı esnafı bu kışı atlattı. Önümüzde ki kış ne yaparlar bilinmez. Devletin yetkili mecralarının taksi ve şoför esnafına değer verdikleri şeklinde söylemleri olmasına karşın bu kısa hikaye aslında yerel yönetimlerin taksi duraklarına ve şoför esnafa pek bir değer verdiğini ve öncelikli bir konu olduklarını göstermiyor
Yaptığım gözlemlerde aslında hiçbir taksi durağının kendine ait bir yeri yani çoğu durağın kiralık iş yerleri olduğunu ve neredeyse hiç birinin (devletten yer kiralayan duraklar harici) kendilerine ait otoparkının hatta bekleme alanlarının bile olmadığını fark ettim. Genel olarak taksici şoförlerin İstanbul trafiğinin dışında bir şikayeti olmuyor müşterilerine hatta sadece İstanbul için geçerli belki ama taksi metre fiyatlarının az bulunmasını bile yansıtmıyorlar müşterilerine. Ama kendi aralarına girdiğinizde, aslında trafiğin en stresli ve büyük sorunları olmasına karşın bu işin kaçınılmazı olduğunu ve “gülü seven dikenine katlanır” modeli bunu kabul ettiklerini gördük. Trafik problemine bardağın dolu tarafından bakan şoförler ise mantığı bir noktada yakalamışlar. Bu şoförlerin çoğu kıdemli şoförler aslında çoğu en kötü yirmi senedir şoförlük mesleğini icra ediyorlar ve hepsinin ortak bir özelliği var. O da hepsi birer insan sarrafı. Yedisinden yetmişine her çeşit insanı günlük hayatlarında bir kamu hizmeti vererek gidecekleri yerlere ulaştırmaya çalışan bu insanların güvenlik sorunlarının sonu olmadığının altını çizmek gerekir. Son yıllarda yapılan iyileştirme çalışmaları ile bir noktada bu sorunun önü kesilmiş gibi gözüküyor. Yani şimdilik bu sorun önceliğini kaybetmiş. 2010 sonrası İstanbul’da her sokağı belediyelerin parsellediğini ve kendi çalışanlarını görevlendirdiğini görebiliriz. Bu durum zaten araçlarına park yeri arayan taksi şoförlerini daha da zor duruma sokmuştur. Artık araçlarını duraklarının sokağına park etmek istiyorlarsa belediyeye bir ücret ödemek durumundalar. Yani görüyoruz ki işlek bir sokaktaki taksi durağına mensup bir şoför aracını durağının çevresine park etmek için ya aylık bir ücret ya da günlük bir ücret ödemek zorunda kalıyor. Yine bu noktada yerel yönetimlerin şoförlerin işlerini zorlaştırdıklarını görüyoruz. Yanlış anlaşılma olmasın aslında tabi ki duraklara belirli bir alan verilmektedir. Fakat hiçbir durağın sadece iki ya da üç aracı olmadığı için en önemli sorunların başını çekmektedir park sorunu.Bu arada geçen sene yapılan bir
İstanbul’la Özleşen Hayvanlar
Bu hayvanlar bulundukları şehirleri adeta simgelemektedirler. Müzelerde, camiilerde ve İstanbul'un önemli birçok mekanında bulunan bu hayvanlar pek çok turistin de fotoğraf karelerini süslemektedirler. Bazı sokak hayvanları hafızalara o kadar kazınmıştır ki bulundukları mekanları simgelerler. Mesela ABD başkanı Barrack Obama'nın Ayasofya' yı ziyareti sırasında başını okşadığı ''Şaşı Justinyen'' isimli Ayasofya'nın simgesi olan kedi ya da başka bir örnek vermek gerekirse Sultanahmet Camii'nin avlusunda yaşayan ve bu camiinin simgesi haline gelen ''Mümin'' isimli kedi bizim için iyi birer örnek olabilir. Bu ve bunun gibi pek çok hayvan bulundukları mekana ve tarihe başka bir boyut katmaktadırlar. Toplumun bu kültürü barındırması, İstanbul' un hayvanlar konusunda ne denli sıcak bir şehir olduğunu göstermektedir.
Bir hayvan aktivisti olan Ferhan Arpacık'ta bir söyleşisinde dünyanın en güzel ifadeli kedilerinin İstanbul'da olduğunu da yine turistler sayesinde farkettiğini belirtiyor.
Kaynakça: Ilgaz I. caddenin patisi.bebekvecocuk.milliyet.com.tr 6 Şubat 2012.
erişim tarihi :25/03/2012
Fotoğraf : Vasfiye Karaoğlu/ 2010
25 Mart 2012 Pazar
ARKEOPERA ZIYARETI VE PAGAN DUSUNCE
Bu hafta Galatasaray’daki arkeoloji yayınları dükkanı Arkeo Pera’ya ufak bir ziyaret gerçekleştirdik. Arkeo Pera, İstanbul’daki nadir arkeoloji dükkânlarından biri. Arkeo Pera’da “Arkeoloji ve Sanat” adlı dört ayda bir yayınlanan konsept dergi ve birçok akademik arkeolojik kaynağı bulmak mümkün. Bunun yanı sıra dükkanın alt katında birçok arkaik biblo, efemera ve minyatürler mevcut. Dükkanda Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca başlıklar altında toplanan arkeolojik yayınlar, akademisyenlere hitap edecek özel monografilerden, Türkiye'nin tanınmış turistik bölgelerini tanıtan rehber kitaplara kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor.
Arkeo Pera’yı ziyaretimizin asıl amacı Arkeoloji ve Sanat Dergisi'nin külliyatını detaylı bir şekilde gözden geçirmek ve ilgi çekici noktalara rastlamak olsa da dükkanın içinde Rodin ve Afrodit heykellerine ve çeşit çeşit minyatürlere hayran kalarak uzun süre içeriye göz gezdirerek vakit harcadık. Daha sonra Bizans sikkeleri ile ilgili bir İtalyan arkeolog tarafından yazılmış bir kitap dikkatimizi çekti ve daha sonra dükkanda bu sikkelerin taklit dökümlerini görünce şaşkınlığımız iki kat arttı. Arkeoloji ve Sanat dergisini ve Arkeo Pera’nın diğer özelliklerini Türkiye ve arkeoloji adına ele aldığımızda aslında Arkeo Pera’nın yeri Türkiye’nin arkeolojik arka planında çok özel bir yere sahip. Karşılaştırmalı olarak yurtdışında “Antique Shops” veya “Antro Geeks” sloganları eşliğinde bir çok mağazaya ve online alışveriş platformuna rastladık. Bu sitelerden biri olan Wordpress tabanlı Amerikan oluşumu Mummy’s Wrap’te* arkeolog kıyafetlerinden maceracılar için özel tasarlanmış su mataralarına, arkeolog şapkalarından profesyonel pusulalara kadar genişleyen Türkiye’ninkinden daha renkli ve daha pratik amaçlı internet platformlarına rastladık. “Past Horizons**” isimli başka bir arkeoloji platformunda ise küçük ya da büyük çaplı kazılar yapmak isteyen sıradan amatörler için kazı ve keşif malzemeleri dahi satılmakta. Buna karşın, Türkiye’deki Arkeoloji ve Sanat Dergisi’nde dünyanın ve ülkemizin en tanınmış akademisyenleri tarafından yazılmış, Anadolu arkeolojisi ve sanatıyla ilgili makalelere yer veriliyor ve Arkeo Pera bu amaca uygun olarak arkeolojiye gönül veren, ülkesini arkeolojik açıdan tanımak ve bilmek isteyenler için bir mekan görevi görüyor. Bunun yanı sıra Arkeo Pera’da her Perşembe, çeşitli akademisyenlerin ve arkeolojiye ve tarihe gönül vermiş müdavimlerin katılımıyla gerçekleştirilen arkeoloji sohbetleri tüm ziyaretçilere açık olmakla beraber, tarihe yeni bir bakış açısı kazandırmak için birebir.
Geçen hafta Yenikapı kazısı sırasında ortaya çıkarılan Theodosius Limanı’ndaki “urne” adlı kapların ve aynı dönemlerde yine aynı topraklar üzerinde gömülerek saklanan cesetlerin de bulunmasının, farklı iki kültürün M.Ö 1500’lerde İstanbul üzerinde barınabildiğinden bahsetmiştik. Tarihte önemli yer tutan bu kültürel “co-existence” yapısı elverdiğince özendirici bir kültürel göreliliği 21. yüzyıl insanlarına hatırlatıyor gibi. Aslında Pollyannacı bir yorum getirmek gerekirse, belki de İstanbul’a M.Ö zamanlarında bir “pagan” toplum yapısı hakimdi. Burada pagan derken, belirli bir dini kastetmiyor veya çoğumuzun aklına İskandinav tanrılarını getiren bir dogmatik inanışı irdelemiyoruz. Çoğumuzun bildiği aksine pagan; “hayatı yaşayış biçiminde bir ultra rölativizmi” savunan çoğulculuk anlamına gelen bir kavram olarak tanımlanabilir. Yakın dönemlerde pagan’ı ve pagan tavrın sosyal uzama etkilerini en iyi gözlemlemiş isimlerden biri olan Fransız filozof Jean-François Lyotard “Pagan Instructions” bu kavrama ilişkin diyalogunda şöyle diyor (2011); “ Bırakın da biraz kendi yolumda gideyim. Pagus ülke yarattı. Heim ya da home, illa da kültürsüz olmayan yöreler, bucaklar. Orada kendi evinizde değilsinizdir. Orada hakikati keşfetmek beklenmez. Bir bütün değil, çok sayıda kendilikler vardır. Duyumlu ve duygulu tanrılar. Kültler vardır, dinsizlik değil”(Lyotard 2011: s.46). Halil Turhanlı’ya göre (2006) pagan düşünce; “çoğunluğu savunan fikir. Bu fikir adaleti sorguluyor, “adalet nedir, nasıl gerçekleşebilir?”. Bireysel varoluş totalize edici, homojenleştirici olandan nasıl ayrıştırılabilir. İşte bu çözümü bulabilmek için ortaya atılan önerme bir pagan düşünce veya pagan politika ve çoğulculuğu savunan bir fikir olarak karşımıza çıkıyor ”. Bu iki görüş harmanlandığında ortaya modern durumdan çok daha romantik bir dinsel ritüeller bütünü çıkıyor ve arkaik İstanbul’daki urne ve yakılma ritüellerinin Lyotard’ın deyimiyle birer “çok sayıda kendilik” olarak aynı jeografik bölge içerisinde barınabildiğini gözlemliyoruz.
Kısaca, arkaik İstanbul’un yakılma ve ölündüğünde kavanoza konma gibi ritüellerin antik dönemlerin “paganik” bir toplum yapısına gönderme yapması birçok tarihi tartışmanın bugüne mütekabiliyeti sonucunda bir eleştiri malzemesi olarak karşımıza çıkar. Bu düşüncelerin daha farklı bileşenlerde ve toplumsal kanallarda tekrar etmesi ihtimalini her zaman göz önünde bulunduracak ve paganik altyapıların arkeolojinin başka hangi noktalarında devreye gireceğini daha geniş ele almaya çalışacağız.
*: http://mummyswrap.com/thearchaeology-gear-store/
**: http://www.pasthorizons.com/shop/
Lyotard, J. F. (2011). Pagan Eğitimler (p. 46). İstanbul: MonoKL Yay.
Cuma Adlı Adamlar. Açık Radyo. April 24, 2006, from http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=14025 [
[Fotoğraf: ArkeoPera Dükkanı Önü Yeni Çarşı Cad. 23/A Galatasaray/Beyoğlu/İST.] Görsel Kaynağı: https://picasaweb.google.com/116915275119826357466/ArkeolojikKazLar#5724010558044609570
VAPURLARDA YAŞANMIŞ HİKAYELER