İstanbul... Bugünlerde herkesin şikayet ettiği ama yinede vazgeçemediği yer. İmparatorluklara başkentlik yapmış 8000 yıllık bir tarih... Bu köklü tarih içinde birçok farklı kültürü birlikte barındırmış ve onları kaynaştırmış olan İstanbul. Bu sentezin en güzel örneklerini verdiği noktalardan birine değinmek istiyorum: Sokak Mutfağına...
Bazılarının evi olmuştur bazılarını misafir etmiştir. Hepsinden bir parça vardır İstanbulun mutfağında. Rumu,Ermenisi,Yahudisi,Türkü hepsi kendinden birşeyler katmıştır ve ortak bir kültür yaratmıştır İstanbulun sokaklarında... Önceleri Eyüp,Tophane,Üsküdar,Beyoğlu merkezli olan bu kültür sonra şehrin her tarafına yayılmıştır. Seyyar pilavcılar, kokoreççiler, kebapçılar,simitçiler, midyeciler,balık-ekmekçiler, mısırcılar, çiğ köfteciler ve diğerleri... Dünyanın hiçbir şehrinde bukadar çeşitli yiyeceği o şehrin sokaklarında bulamazsınız . Ucuzdurda üstelik, hem karnınız doyar , hem ruhunuz ayaküstü sohbetlerde. İstanbulun vazgeçilmezlerindendir sokaktaki mutfağı fazla bilinmesede.
Gelin görün ki İstanbul Sokak Mutfağı önemli bir tehditle karşı karşıya son yıllarda: Modernizm.
Modernizmin tarifini ''değişimin normalleşmesi'' olarak tanımlarsak ,çokta şaşırmamak lazım aslında. Kimleri ya da neleri yutmadı ki geçtiğimiz 100 yılda... Çağdaşlaşma maskesi takılarak yok edilmeye çalışan bir kültür haline geldi İstanbul Sokak Mutfağı.İlkeldi çünkü, avamdı, pisti bazıları için ve kaldırılmalıydı. Onlardan yiyeceğine fast food kültürüne adapte olmalıydı insanlar. Öylede olmadı mı zaten? Önce balık-ekmekçilere göz diktiler sonra diğerlerini kovaladı zabıtalar. Her köşe başı ayrı bir restaurant zincirinin halkası oldu. Birine girmeyip sokağın köşesinden döndüğünüzde 2.si karşınızdaydı ve başka çare bırakmamışlardı size o restauranta girmekten başka. Tek dokunmadıkları simit kalmıştı,onunda saraylarını evlerini açtılar zaten. Artık simitide sokaktan almanıza gerek yoktu.
İstanbulun bir parçasıdır sokak mutfağı, ortak bir kültürüdür. İş işten geçmeden onu kurtarmak gerekir .İstanbullu sahip çıkmalıdır kültürüne. Dünyada çok az şehir böyle bir şansa sahiptir. İstanbul bunu kullanmalıdır ve dünyaya tanıtmalıdır. İstanbulun Ayasofyadan ve Kapalı Çarşıdan ibaret olmadığını aynı zamanda bir yemek kültürü merkezi olduğunu hem içinde yaşayanlara hem dünyaya duyurmak gerekir.
0 yorum:
Yorum Gönder