İstanbul; Avrupa ve Asya kıtaları
arasında sınır oluştururken, Karadeniz’i de Akdeniz’e bağlayan önemli bir deniz
yolu olarak, Boğaz’ı ve yine önemli bir suyolu olan Haliç’i ile beraber tarihin
bütün dönemlerinde önemini korumuş, günümüz Türkiye’sinde de bu önemini
korumaya devam etmektedir. Sırasıyla Roma, Bizans ve Osmanlı
İmparatorlukları’na ev sahipliği yapan şehir bütün dönemler boyunca kültür,
sanat, ticaret, sanayi ve eğitim merkezi olma özelliğini sürdürmüştür. Tarihi mimari yapıların kenti olan şehir,
deniz ile yakın bir ilişki içinde olmasından dolayı denizin yarattığı bir kültürdür.
Boğaziçi ise bu kültürün kalbidir. 20. Yüzyıla kadar kentin sorunları çözümsüz gibi
görünmüyordu. Gereksinimler ve boyutları bu kadar
büyük değildi. Bireyler fiziksel bir kaosun içinde kaybolmadan, küçük
mutluluklar tadabiliyorlardı.
Sözgelimi, Boğazda küçük bir kayık ile gezebiliyor, balık tutabiliyor, deniz kenarında çay içebiliyor,
manzarayı seyredebiliyor, denize girebiliyor ve en önemlisi de temiz bir hava soluyabiliyorlardı.
Ancak bugün hızlı nufus artışı, ekonomik ve sosyal gelişmeler sebebiyle bu
bahsettiklerimiz birer anı oldu.
50-60 yıl gibi kısa bir sürede yok olmakla yüz yüze kalan Boğaziçi’nin yeşi
dokusu, tarihi mimarisi ve kültürünün
daha ne kadar dayanabileceği ise tartışma konusudur.
Osmanlı zamanında
ormanlarıyla, korularıyla birçok insanın vazgeçilmez gezi alanlarından biri
olan boğaz çevresi 20.yy’dan sonra bu özelliğini kaybetmeye başlamıştır.
Özellikle son 50 yıldan beri eskiden hiç olmadığı kadar dokusuna, coğrafi
güzelliğine, doğal örtüsüne geri dönülemez zararlar verecek tehlikelerle karşı
karşıya bırakılmıştır. Bütün yasal düzenlemelere karşın düzensiz kentsel
yapılaşma nedeniyle Boğaziçi, doğal güzelliklerin ve tarihsel yapılarının
oluşturduğu zengin kültür değerlerini yitirmektedir.
Özetle;
1950’lerden sonra başlayan hızlı şehirleşme hareketinin Boğaziçi'ni
de etkilemesi planlı ve plansız gelişmeler nedeniyle yeşil alanların
yapılaşmış alanlara dönüşmesi ve yeşil dokunun bölünerek tahrip edilmesi Boğaziçi'ne
geri döndürülemez zararlar vermiştir. Tüm koruma çabalarına rağmen hızla artan
nüfus, planlardaki ve koruma kararlarındaki tutarsızlıklar, plansız gelişmeler,
politik baskı ve çıkar kaygısı uygulamalarda koruma yönünde istenilen başarıyı
sağlayamamıştır. Diğer taraftan Boğaz üzerinde yapılan iki asma köprünün de
yapımında Boğaz’ın dokusu ve yeşil alanların korunması pek düşünülmediği gibi,
mimari açıdan da geçmişten günümüze İstanbul’daki tarihi dokunun dikkate
alınmadığı görülmektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayı,boğaz çevresindeki yeşil doku ve tarihi mimarinin korunmasına yönelik
hassasiyetinin arttırılmasına yönelik çalışmalar; Boğaziçi'nin nefes alabilmesi
ve varlığını bugüne kadarki güzelliği ve özgünlüğü ile sürdürebilmesi için çok
büyük önem arz etmektedir.
sagholun
YanıtlaSil