Binlerce yıllık
şarap kültürünü İstanbul’da yaşatmaya devam ettiren Victor Levi Şarap Evi’nin
işletmecisi Cüneyt Parlak ile beraberdik dün. Kendisi ile yaptığımız güzel sohbette, Victor
Levi Şarap Evi’nin kuruluşundan, şarap kültürünü yaşatmak için neler
yaptıklarından, bu kültürün temel taşlarından ve tarihteki önemini konuştuk.
Cüneyt Bey’den Victor Levi Şarap Evi’nin 1914 yılında Beyoğlu Kuledibi’nde açıldığını öğreniyoruz ardından 1999 yılında ise Galatasaray’da İngiliz Konsolosluğu’nun karşısına geçtiğini ve o zamanlar daimi müşterilerinin olduğunu da öğreniyoruz. Misafirlerin çoğunun Anadolu yakasından geldiğini belirten Parlak, müşterilerin ne zaman Kadıköy’de bir yer açacaklarını ıslarla sorduklarını da sözlerine ekliyor. 2002 senesinde de Kadıköy Moda’da şimdiki Şarap Evi açılıyor. Eski müşteriler ve Kadıköy’de yapılan tanıtımlar ile yine geniş bir müşteri akınında uğruyor Victor Levi. Cüneyt Parlak müşterilerin çoğalmasını, ağızdan ağza pazarlama ile olduğunu söylüyor bize, memnun kalan müşteriler gece nerede geçirdiklerini arkadaşlarına anlatıyor ve diğerleri merak ederek Victor Levi’ye geliyorlar.
Kurucusu Victor
Levi
Victor
Levi ismini duyunca kurucusunun bir Musevi olup olmadığını soruyoruz ve Cüneyt
Parlak Victor Levi’nin tarihi hakkında bize şunları söylüyor: “Victor Levi 1924
yılında kurulduğunda İstanbul’daki ilk üç şaraphaneden biriydi: Pano, Diamandi
ve Victor Levi. Bu üç şarap evi de Beyoğlu’nda kuruldu. Victor Levi Şarap Evi’nin
kurucusu şarap evi ile aynı ismi taşıyan ve Musevi olan Victor Levi’nin de
şarapçılık ile uğraşması ilginç bir hikayedir. Aslen Gelibolu’da sardalyecilik
yaparken, İstanbul’a da üzüm toptancılığı yapıyordu Levi ve İstanbul’daki Pano
ve Diamandi şarap evlerine üzüm veriyordu, tabii o zamanki şarap haneler kendi
şaraplarını kendileri üretiyorlardı. Ancak Victor Levi daha sonra ödeme ile
ilgili problemler yaşayınca ve şarapçılığın kar getirdiğini de görünce kendi
şarap evini açmaya karar verdi. 1914’de kendi şaraphanesini açtı ancak o
dönemde bir şansızlık yaşadı. Savaş olayları İstanbul’da şarapçılığı etkilese
de daha sonra işler rayına oturdu.1967 yılına kadar kendi çalıştırdı Victor
Levi Şarap Evi’ni daha sonra ise kuzenleri işletmeye başladı.1985’e kadar
kuzenlerinin işlettiği bu şaraphane biz alana kadar 1985’den 1999’a kadar
kapalı kaldı. Biz bu şarap evini tekrar açmaya karar verince Victor Levi’nin
ailesi ile görüşüp isim hakkını aldık onlarda ismini yaşattığımız için çok
memnun oldular.”
1914’lerden 2000’lere
İstanbul’da Şarap Kültürü Değişiyor
Peki,
Cüneyt Bey’e soruyoruz; çok eski yıllardan bahsediyoruz 1914 gibi o zamanlardan
bu zaman İstanbul’un şarap kültüründe ne gibi değişiklikler oldu, neler eklendi
neler çıkartıldı, yanında tercih edilen yiyecekler eskiden neydi? Cüneyt Bey
şöyle cevap veriyor: “ Tabii ki, örneğin o zamanlar Şarap Evleri’nde mahzenlerden
doldurulan şaraplar amphora gibi şişelerde servis edilirdi, derme çatma
masalarda insanlar bu şarapları içerlerdi.” Biz de daha meyhane tarzı olup
olmadığını soruyoruz ve Cüneyt Bey ise meyhanelerden daha köhne mekanlar
olduğunu bize söylüyor eski şarap evlerinin. O zamanlar şarap yanında verilen
mezelerin ise haşlanmış yumurta ve haşlanmış patates olduğunu öğreniyoruz.
Hatta eski şaraphanelerde insanların kendi yiyeceklerini getirebildiklerini de
öğreniyoruz. İsteyen peynirini isteyen meyvesini getirebiliyormuş. Ancak zaman
değiştikçe ve İstanbul yemek ve restoran konusunda geliştikçe Fransa ve İtalya gibi
yerleri Şarap Kültürü’nde zorlamaya başladığını söylüyor Cüneyt Bey. Yabancı
müşterilerinin İstanbul’da şarap keyfini kendi ülkelerinden daha çok met
ettiklerini de sözlerine ekliyor.
1999
yılında Victor Levi’yi dev alan Cüneyt Bey, mezeleri de çeşitlendirmiş. 1999
senesinde 20 parça olan meze menüsü şimdi ise neredeyse 120 parça. Talep arttıkça
mezelerde de çeşitlilik artmış .
Şimdi
de onlar ilk açtığında nasıl tepkilerle karşılaştıklarını soruyoruz Cüneyt Bey’e
kendisi şöyle cevaplıyor: “Biz Victor Levi Şarap Evi’ni devir aldığımızda
insanlar şaraba pek sıcak bakmıyorlardı. Bu dini sebeplerden ve hurafe
laflardan ötürüydü. Örneğin dinimize baktığımızda rakı da haramdır ancak şarap
içince kırk sene çıkmaz gibi hurafeler şarap üzerine yoğunlaşmıştı. Ayrıca o
zamanlar şarabın kalitesi çok gelişmemişti. Köpek öldüren diye adlandırılan
şaraplar da vardı, üstelik bu şaraplar oldukça ucuzdur. Bir de şarapçı diye bir
tabir vardı, kimse biracı veya rakıcı demezdi ama şarapçı diye alay konusu
yapılırdı insanlar. Bu biz bu şarap evini açtığımızda talepler artınca,
İstanbul’daki şarap evlerinin sayısı artmaya başladı 2000’li yılların başında.
Ancak kazancı düşünme odaklı oldukları ve kültürü yaşatma amaçları olmadığı
için sayıları giderek azaldı.”
Şarap Sosyeteye
Giriyor
Şarabın
ilerleyen zamanda sosyeteye girdiğini söyleyen Cüneyt Parlak, sosyetenin
kurslara gitmeye başladığını, bu kültürü öğrenmeye başladıklarını belirtti ve
hali vakti yerinde olan insanların kurslar açtığını, Fransa’ya gidip eğitim
aldıklarını bizimle paylaştı. Şarap kültürünü öğrenen bu insanlar daha sonra
kendi şaraphanelerini kurmuş, bağlarla uğraşmaya başlamışlar ve böyle böyle İstanbul’da
şarap giderek önem kazanmış. Bu arada öğreniyoruz ki; Victor Levi Şarap Evi’nin
şaraplarını bu eve özel Kavaklıdere üretiyormuş ve bu şaraplar dışarıda
satılmıyormuş.
Şarabın Anayurdu
Anadolu
Cüneyt
Beyle sohbetimiz yine geçmişten bahsederek devam ediyor, Osmanlı zamanını
soruyoruz Cüneyt Bey’e o da Şarabın asıl yerinin Anadolu olduğunu söylüyor
ancak Osmanlı’nın ana yapısının İslamiyet olduğunu söyleyen Parlak, şarabın ilk
yerinin Anadolu olmasına rağmen bunu koruyamadığımızı söylüyor. Dini
sebeplerden ötürü yasak olan alkol nedeniyle gelişmekte problem olduğunu
vurguluyor ancak Osmanlı’daki bazı padişahların şarabı yasaklamadığını da
desteklemediğini de belirterek şöyle diyor: “Bu yasaklar döneminde ülkemizden
şarap çok uzaklaştı. Ancak şarapçılığı koruyan insanlar da vardı, onlara berduşlar
derlerdi. Gizli gizli şarap içerlerdi, onlar korudu aslında İstanbul’da
şarapçılığı.
0 yorum:
Yorum Gönder