1 Haziran 2012 Cuma

ARKAİK ZAMAN VE FELSEFE



      
Zamanı "Farklı" Düşünmek
Bu hafta arkeolojinin işlediği belki de en önemli konulardan biri olan zaman kavramını ele aldık. Konumuzu daha ilgi çekici hale getirebilmek için ve İstanbul ile olan bağdaşlığın kurulabilmesi adına da İstanbul'dan zaman temalı birkaç fotoğraf çektik ve Çukurcuma'daki bir antik eşya mağazasından yeraltı küpleri  ve açığa çıkarma teknikleri hakkında bilgi aldık. Tarih biliminin işlediği nokta bilindiği gibi zaman'ın içindeki olayların soruşturulması ve hiç şüphesiz bu kronos da kazıbilim Türkçesinden de anlaşılabildiği gibi arkeoloji biliminin çalışmaları ile elde edilir ve olay örgüsü üzerine zaman örgüsünü eklemler. Arkeloji bütün bunların dışında "zaman" temasını yalnızca ilerlenen ve geride bırakılan bir mefhum olarak değil, zamanın içine "doğulan" ve etik, inanışsal ve sosyal değerleri zamana göre okumaya yönelik çıkarımlar yapabilmeyi sağlayan bir araç olarak ele alır. Zaman da genelde felsefeciler tarafından ele alıonmış ve zaman kimileri için insanın dünyaya fırlatılmışlığının sebebi ve amacı olarak da okunmuştur.

   Arkeolojik ya da olay temelli söylem araştırmalarının seyrettiği en önemli izlek, salt arkeolojik çıktıların ve İstanbul içerisindeki geçmişlerinin araştırmasını yapmak yerine, bu arkeolojik varlıkları, birbirinden uzak görünen felsefi ve kuramsal görüşleri, üzerinde çalıştığımız arkeolojik kaynak ile bağdaştırmak olarak gösterilebilir. Dünyada ve özellikle Kıta Avrupa geleneği akademiye “Interpretive Archeologhy” adlı bir kavram sokmuş olmalarına rağmen, Türkiye birçok kaynakla beraber hala metodolojisini sadece buluntuların nasıl çıkarıldığını, nasıl tespit edildiğini ve nasıl müzeye getirildiğini tarihsel bir süreç içerisinde salt bir gözlemci edimiyle kalarak sürdürmektedir. Johnsen ve Olsen’e göre mevcut durumdaki arkeolojik araştırmaların ve buluntuların bireysel yorumsamalara maruz bırakılmadan felsefi tavrından soyutlanması demek, arkeolojinin daha teleolojik ve daha geleceğe tekabül edici, dolayısıyla daha avantajlı özelliğinden soyutlanması anlamına gelmektedir (Johnsen & Olsen 1992: s.419).

Antik Bir Küpün İçi- "Çukurcuma Antique" Mağazasından
     Arkeoloji bilimi zamanı, şimdi’nin nesnesi olarak görmemizi sağladığı kadar, arkaik bir zamana dair elde ettiğimiz ampirik bir gözlemin, bir bakıma geçmişteki bir “şimdi”de yaşanılan bir durumlar dizesi ortaya çıkardığını kavramamamızı sağlar. Çünkü geçen zaman’a salt bir aşılmış olarak bakmak, bugünün ve şimdinin bir kipinin (mod)   yorumlamanın içine katılmaması demektir. Husserl’e göre ; “İster geçmişteki, ister gelecekteki bir şey üzerine düşünüyor olalım, zamansal temsil süreçlerinin tüm hallerinde şimdi (now), görünüşlerin zamansal modu olarak öncelikli bir role sahiptir. Dolayısıyla geçmiş olaylar, geçmişteki bir şimdide tecrübe edilmiş olaylar, gelecektekiler ise şimdi halini alması beklenen olaylardır.”  (Küçükalp 2008: s.134).

    Arkeolojik kazılar ile İstanbul’un gerek sosyal, gerek dinsel-ritüel, gerekse halkların yaşayışı bakımından birçoğu farklı ve şimdiki başat düzenin çok gerisinde (teknolojik olarak) olarak yorumlanabilen birçok öğeyi, zamansal homojen fenomenler olarak ele almış ve arkeolojik zamandan şimdiye sosyal, gerek dinsel-ritüellerin sağlam temeller sağlayabileceği tarafında durmuştur.Zamanı sadece ilerleyen ve ileri gidebilen bir düzlem ile düşünmek, araştırmanın yalnızca “şimdi”ye odaklanarak, normatif bağlamda “iyi” kabul edilenin daima “şimdi”’de olduğunu ön kabullenmektir. Bu tutum da yönelim nesnesinin, insani öğelerin ve kültürel farklılıkların gözden kaçırılmasına sebep olur. Heidegger, teknolojik önkabüllere (a priori) sahip modern insanın teknolojinin ve hızla öz’ünü kaybettiğine daha doğrusu bu öz alanlarının işgal ettiğinden dem vurur. Bazı teknolojik ilerlemeci sosyal okumalar da zamanın geçmiş momentlerinin örneklerini okumamızı ve buna yönelik uygulama ufuklarımızı daraltabilir. Teknoloji, zamanın bu dilimde insanı öz zaman ve uzam hakkını sürekli kesip biçerek onun öz ontolojisini kavramasına sahte tanımlar yaratır. Dahası Heidegger, teknolojik ön kabullerin, öz’e karşı giriştiği manipülasyonun bir iktidar aygıtı olarak kullanılabileceği ihtimalini de öngörmüştür. Heidegger, toplumsal belleği diri tutan kolektif deneyimin (die Erfahrung) karşısına salt “şimdiki zamanı” koyan bir yapı üreten bir teknolojik varlığın tehlikesinden dem vurur.Ferre’ye göre (1995) bilimde teknik (tekhné) kapsamı alabildiğince genişlerken iyice amorflaşarak insan düşüncesi daralarak kaybolmuştur (Ferre 1995: s.71). Nalbantoğlu’na göre (2010)  “İnsanı unutturmaya yönelik, devletin zorbalık ve ideolojik aygıtlarının işleyişinden ya da kültür piyasasından, profesyonelleşme şartları ve gerekirci modern insan yapısına dönüştüren teknolojik ön kabuller oluşur. Kişinin isteği doğrultusunda gelişmeyerek verili ve kalıcı bilgiler olarak özdeksel hale getirilmesi şart ve asil olan bilgiler haline dönüşürler.”(Nalbantoğlu 2010, s.82).  

    Nietzsche’nin ‘sürü insanı’ olarak nitelediği ‘güncelin içine hapsolan ‘bireysel’ yaşam deneyimi, tüm modern oluş kurallarına uymuş olsa da, aslında sürü insanlığından kurtuluşun reçetesi olarak yeniden “yaratıcı oluş” ile karşılaşmak mümkündür. Bu da zamanı yeniden yorumlayan bir deneyim nesnesi olarak "arkaik" zamana ilişkin aşılan ve ilerleyen ideaya karşı şüpheci bir bakış açısı meydana getirmiştir.   


Kaynaklar 
  
Johnsen, H., & Olsen, B. (n.d.). American Antiquity- Hermeneutics and Archaeology: On the Philosophy of Contextual Archaeology. N.p.: Society for American Archaeology. Vol. 57, No. 3 (Jul., 1992), pp. 419 

Küçükalp, K. (2008). Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu (Second ed., p. 134). Bursa: Sentez Yayınları.

Ferre, F. “Philosophy Of Technologhy”, (1995), Georgia Press. s.70-71.

“Heidegger: Varlığın Çobanı” (Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi içinden) Sayı. 64, (Nalbantoğlu, H. “Manipülatif Düzen-Devasalık- Amerikanlaşma”) (2010). İstanbul: YKY. s. 82-84.



0 yorum:

Yorum Gönder