25 Mart 2012 Pazar

Boğaz Ve Köprüler

İstanbul; Avrupa ve Asya kıtaları arasında sınır oluştururken, Karadeniz’i de Akdeniz’e bağlayan önemli bir deniz yolu olarak, Boğaz’ı ve yine önemli bir suyolu olan Haliç’i ile beraber tarihin bütün dönemlerinde önemini korumuş, günümüz Türkiye’sinde de bu önemini korumaya devam etmektedir. Sırasıyla Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları’na ev sahipliği yapan şehir bütün dönemler boyunca kültür, sanat, ticaret, sanayi ve eğitim merkezi olma özelliğini sürdürmüştür. Tarihi mimari yapıların kenti olan şehir, deniz ile yakın bir ilişki içinde olmasından dolayı  denizin yarattığı bir kültürdür. Boğaziçi ise bu kültürün kalbidir. 20. Yüzyıla kadar kentin sorunları çözümsüz gibi görünmüyordu. Gereksinimler ve boyutları bu kadar büyük değildi. Bireyler fiziksel bir kaosun içinde kaybolmadan, küçük mutluluklar tadabiliyorlardı. Sözgelimi, Boğazda küçük bir kayık ile gezebiliyor, balık tutabiliyor, deniz kenarında çay içebiliyor, manzarayı seyredebiliyor, denize girebiliyor ve en önemlisi de temiz bir hava soluyabiliyorlardı. Ancak bugün hızlı nufus artışı, ekonomik ve sosyal gelişmeler sebebiyle bu bahsettiklerimiz birer anı oldu. 50-60 yıl gibi kısa bir sürede yok olmakla yüz yüze kalan Boğaziçi’nin yeşi dokusu, tarihi mimarisi ve  kültürünün daha ne kadar dayanabileceği ise tartışma konusudur.

Osmanlı zamanında ormanlarıyla, korularıyla birçok insanın vazgeçilmez gezi alanlarından biri olan boğaz çevresi 20.yy’dan sonra bu özelliğini kaybetmeye başlamıştır. Özellikle son 50 yıldan beri eskiden hiç olmadığı kadar dokusuna, coğrafi güzelliğine, doğal örtüsüne geri dönülemez zararlar verecek tehlikelerle karşı karşıya bırakılmıştır. Bütün yasal düzenlemelere karşın düzensiz kentsel yapılaşma nedeniyle Boğaziçi, doğal güzelliklerin ve tarihsel yapılarının oluşturduğu zengin kültür değerlerini yitirmektedir.

Özetle; 1950’lerden sonra başlayan hızlı şehirleşme hareketinin Boğaziçi'ni de etkilemesi planlı ve plansız gelişmeler nedeniyle yeşil alanların yapılaşmış alanlara dönüşmesi ve yeşil dokunun bölünerek tahrip edilmesi Boğaziçi'ne geri döndürülemez zararlar vermiştir. Tüm koruma çabalarına rağmen hızla artan nüfus, planlardaki ve koruma kararlarındaki tutarsızlıklar, plansız gelişmeler, politik baskı ve çıkar kaygısı uygulamalarda koruma yönünde istenilen başarıyı sağlayamamıştır. Diğer taraftan Boğaz üzerinde yapılan iki asma köprünün de yapımında Boğaz’ın dokusu ve yeşil alanların korunması pek düşünülmediği gibi, mimari açıdan da geçmişten günümüze İstanbul’daki tarihi dokunun dikkate alınmadığı görülmektedir.

Tüm bu nedenlerden dolayı,boğaz çevresindeki yeşil doku ve tarihi mimarinin korunmasına yönelik hassasiyetinin arttırılmasına yönelik çalışmalar; Boğaziçi'nin nefes alabilmesi ve varlığını bugüne kadarki güzelliği ve özgünlüğü ile sürdürebilmesi için çok büyük önem arz etmektedir. 

1 yorum: