Pages - Menu

4 Haziran 2012 Pazartesi

Güneşli Bir Pazar Gününde İstanbul Boğazı



3 Haziranda uzun zamandır yapmak istediğim ama bir türlü fırsatını bulup da yapamadığım
Boğaz turuna çıktım. Bu güzel güneşli havayı değerlendirmek istedim. Uzun süren bahar
Yağmurlarından sonra hava çok güzel ve gökyüzü masmaviydi. Bende bu fırsatı değerlendirip,
Boğazın ve boğazın çevresini kaplayan eşsiz ve güzel manzaranın keyfini çıkarmak için
Eminönüne gidip tur için bir tane bilet aldım. Boğazın o eşsiz güzelliğin tadını çıkarmak için
Dışarı da üst güvertede oturmaya karar verdim. Çünkü içerde oturunca boğazın tadı çıkmıyor.
Birde hava güzelse üst güvertede oturmak daha keyifli oluyor. Ama pazardan dolayı dışarıda
yer bulmak zor oluyor. Geminin kapıları açıldığında ne kadar erken davranılırsa yer bulmak o
kadar kolay oluyor. Bende geminin kapıları açılmadan ön taraflarda beklemeye başladım. Ve
geminin kapıları açıldı. Bende hemen içeri atladım. Güvertede oturmak istiyordum ama
kalabalıktan dolayı yer bulamam diye geminin kenarlarında boş bir yer bulup oturdum.
Gemiye binmeden önce 2 tane simit almıştım. Geminin hareket etmesini beklerken simit
yemeye aşladım ama aynı zamanda da simitten küçük küçük parçaları koparıp martılara
attım. Herkes gemiye bindikten sonra gemi hareket etmeye başladı.

Gemi Eminönünden ağır ağır hareket etmeye başladı. Eminönün o eşsiz manzarasının ve
Sultanahmet ve Topkapı saraylarını arkamızda bırakarak, tophaneye doğru ilerliyoruz.
Tophane; Galata dan Fındıklıya kadar sahildeki semte verilen isimdir. Burası bol ağaçlık ve
şehre yakın olması sebebiyle tarihte buraya yerleşim çok olmuştur. Tophanenin ardından Salı
Pazarı ve Fındıklıya doğru devam ediyoruz. Bu eşsiz boğaz manzarasına sahip olan Salı Pazarı
ve Fındıklıya birçok cami, medrese, mektep, çeşme ve hamamlar inşa edilmiştir. Salı Pazarı ve
Fındıklının ardından o eşsiz manzarasıyla ve birçok turistin ilgisini çeken, yüzünü Boğazın
serin sularına çeviren Dolmabahçe Sarayının önünden geçiyoruz. Birçok Osmanlı padişahına
ve Atatürk’e ev sahipliği yapan Dolmabahçe ile boğazın bütünleşmesi boğazı daha da güzel ve
özel olmasını sağlıyor. Tarih kokan Dolmbahçe, Çırağan sarayı ve Beşiktaş’tan sonra
Ortaköy’e geliyoruz. Son yıllarda birçok turistin ilgisini çeken Ortaköy; Osmanlı döneminde
kömür madeni çıkartılıyordu. Ama şimdi muhteşem Boğaziçi köprüsü ve Ortaköy cami
manzarasının birleşimiyle birçok insanın uğrak yerlerinden biri haline geldi. Ortaköy’ün
ardından Kuruçeşme ile boğaz turu manzaramıza devam ediyoruz. Havasının ve suyunun
güzelliği ile meşhur olan bu semtte birçok köşke ve saray görmek mümkündür. İskelenin
karşısında, açıkta Galata adası bulunmaktadır. Ve uzun sahili, görkemli ve güzel yalılarıyla
Arnavutköy’ü ve Bebeği seyretmeye başlıyorum. Bir yandan bu güzel turun tadını çıkarırken
bir yandan da martlara simit atmaya devam ediyorum. Martılara simit atarken Fatih Sultan
Mehmet’in İstanbul’un fethinden önce yaptırdığı Rumeli Hisarına varıyoruz. Rumeli Hisarı
Bebek ve Baltalimanı koylarının arasında yer alan yüksek bir kaledir. Zamanında yaz aylarında
birçok konsere ev sahipliği yapmıştır. Rumeli hisarından sonra Baltalimanı, Emirgan ve
İstinye’ye doğru yol alırken Boğaz köprünün altından geçip Emirgana ulaştığımızda buranında
gerçekten ayrı bir güzelliğe sahip olduğunu görüyorum. Emirgan korusu her zaman olduğu
gibi yine dikkatimi çekiyor. Emirgan Korosu; İstanbulluların piknik yapmak için en fazla tercih
ettikleri yerlerden biridir. Emirgan Korosunun ardından, Boğaza farklı hava ve güzellik veren
boğazın o muhteşem yalıları karşımıza çıkıyor. Karatodori, Gazioğlu, Beyazcıyan ve Sait Halim
Paşa yalıları dikkate çeken yalılardır. Avrupa yakasındaki tura devan ederken Yeniköy,
Tarabya, Sarıyer’e doğru ilerliyoruz. Ve karşımıza Huber yalısı çıkıyor. Huber Yalısı;
günümüzde Cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılmaktadır. Ardından Deniz Subay Ordu
Evi önünden geçip Sarıyer iskelesine yanaşıyoruz. Buradan yeni yolcular alıp turumuza devam
ediyoruz.

Boğaz turunun’a; boğazın çevresini güzellikler ile kaplayan Anadolu yakası turu ile devam
ettik. Avrupa yakasındaki son durak olan Sarıyer den sonra Anadolu kavağının önüne geldik.
Anadolu kavağıda Rumeli kavağının da çok geniş bir kısmı askeri bölgedir. Anadolu
yakasındaki yolumuza devam ederken, Osmanlı valilerinden biri olan Hidiv Abbas Hilmi
Paşanın 19. Yy’ın sonlarında yaptırdığı 2 ahşap yalının bulunduğu ama daha sonra yıkılıp
yerine, görkemli Kasr ve İstanbul Boğazını gören kuleyi görmeye başlıyoruz. Ve Beykoz;
balıkçılığıyla meşhurdur. Burada balıkçılık oldukça gelişmiştir. Ayrıca mesire yerleri de
meşhurdur. Beykoz’dan sonra Paşabahçe karşımıza çıkıyor. Paşabahçe; Semt ilk olarak Sultan
Deli İbrahim'in Sadrazamı olan Ahmet Paşa'nın dikkatini çekmiş ve kendisine burada
muhteşem bir yalı inşa ettirmiştir.Bu tarihten sonra Paşa'nın yaptırdığı yalı sayesinde Paşa-
bahçesi olarak anılmaya başlamış, daha sonra isim Paşabahçe olarak kalmış.Önceleri sadece
Hristiyanlar’ın oturdukları bir semt olan Paşabahçe'ye Sultan Üçüncü Mustafa devrinden
itibaren Müslümanlarda yerleşmeye başlamıştır. Bu eşsiz Beykoz güzelliğinden sonra
Osmanlı döneminde öne çıkmaya başlayan Kandilli, Vaniköy ve Küçüksu Kasrı’na doğru
ilerliyoruz. Küçüksu Kasrı; Sultan I. Mahmut bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ve
ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim dönemlerinde onarılarak kullanılmış, Sultan
Abdülmecit dönemindeyse padişahın emriyle yıktırılmış ve yerine bugünkü Kargir yapı inşa
Edilmiştir. 1857 yılında hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı'nın mimarı Nikoğos Balyan
Kalfa'dır. Kanlıca; Sütü ve yoğurdu ile meşhurdur. Kanlıca, bilhassa mesire yerleri ile
Boğaziçi'nin en güzide semtlerinden biridir. Bin bir türlü güzelliğe sahip İstanbul Boğazının
etrafını kaplayan güzellikleri saymakla bitmiyor. Turun son uğrak yerleri olan; Anadolu
Hisarı, Çengelköy, Beylerbeyi ve Kuzguncukta boğazdan bakıldığında ayrı güzelliklere
sahiptirler. Mesela; Avrupa yakasından Çengelköy’e ve Anadolu Hisarına bakıldığında bakanı
mimarı yapılarıyla büyülemektedirler.

Bu güzel turun sonunda tekrardan Eminönüne döndük. Tarihin her sahnesine ışık tutan
İstanbul Boğazının görülmeye değer olduğunu düşünüyorum. Çünkü İstanbul Boğazı tarihin
her döneminde önemli rol oynamıştır. Ve aynı zamanda;  Büyük bir ihtişam ve saf bir güzellik
yansıtan kıyıları geçmiş ve günümüzün karmasıdır. Yalıların yanında modern oteller, taştan
hisarların yanı başında trustik saraylar ve küçük balıkçı köylerinin hatırasını taşıyan semtlerde
şık yapılar. Bu yüzden boğazın bu muhteşem manzarasını görmenin en iyi yolu gemilerden
birine binip boğazın tadını çıkarmak gerekir. Bende bu güzel güneşli Pazar gününü
değerlendirip boğaz turu yaparak boğazın tadını çıkardım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder